‘Hepimiz
Gogol’ün Palto’sundan çıktık.’diyor Dostoyevski. Doğruluğu tartışılsa da
Dostoyevski’ye atfedilir bu söz. Kimilerine göre ise mesela H.E. Bates’e göre
Gorki’ye aittir. Bu sözü Rus yazarlarının Gogol’e bir şükranı olarak
okuyabiliriz. Dostoyevski’nin İnsancıklar’ında
ve Çehov’un hikayelerinde, Tolstoy’da ve daha birçok Rus yazın ustalarında
Gogol’ün bıraktığı mirasın payını görmek , Orhan Pamuk’un ‘Schiller
esintileriyle’ kavramlaştırdığı tabir ve manayla söylemek gerekirse, ‘düşünceli
okur’larca gözden kaçmaz sanırım. Gogol’ün Palto
hikayesinde yarattığı ve yaşattığı ‘küçük insan’ tiplemesi; insan psikolojisinin derinliklerini kurcalayan
Dostoyevski’de, Çehov’un gündelik
hayatın ‘sıradan insan’ları ile vücuda getirdiği ‘modern’ hikayelerde,
Tolstoy’un insani duyarlılığında kendini gösterir.
Ana
hatları ile özetleyip birkaç şey söylemek istediğim Palto hikayesi, Aslı
Takanay çevirisi ile Ayrıntı Yayınevi tarafından yayımlanmış ikinci basım Palto
kitabından alıntılanmıştır.
Palto
hikayesinde ele alınan sorun temelde bir insanlık sorunudur. Yalnız Rus
edebiyatına veya Rus toplumuna ilişkin olduğunu söylemek eksiklik olur. Modern
zaman insanının kendini konumlandırdığı statü piramidinde, kendinden zayıf
olanı hor gören ve kendinden üstün olana boyun eğmek zorunda kalan ‘hayat bürokrasi’sinde bu tem , bütün bir
dünya edebiyatının ana meselesi olmak konusunda ısrarcıdır. Nabokov’a göre
Palto’yu sadece Rus bürokrasisinin ve toplumsal yaşayışının bir eleştirisi olarak
okumak sanıldığının aksine yanlış bir yaklaşımdır. Ona göre hikayede bundan
fazlası vardır.
Hikayenin
başkişisi Akakiy Akakiyeviç Başmaçkin, Gogol’ün hiçbir ‘sıra dışılığı’ olmayan
sıradan bir devlet memurudur ve çalıştığı dairede çalışma arkadaşlarının ve üst
makamdaki şeflerinin tüm alaylarına ve eziyetlerine rağmen işini ‘şevkle’ daha
doğrusu ‘aşkla’ yapmaktadır. Gogol’ün biraz da mizahi üslubuyla değindiği gibi
‘kendiliğinden gelişen olaylar memurumuza başka bir isim vermeyi imkansız hale
getirmiştir.’ Akakiy Akakiyeviç daha doğumundan itibaren birtakım absurd(saçma)
olayların perdesinden okura sunulur. Tıpkı Akakiy Akakiyeviç gibi kendi de bir
memur olan babası ve ‘iyi yürekli’ annesi, yeni doğan çocuklarına takvim yapraklarından
bir isim seçmeyi denemişlerse de bunda başarılı olamamışlardır. Üç dört
seferlik bir denemenin ardından yine daha önce hiç duymadıkları isimler gelince
sonunda çocuğa babasının ismi olan Akakiy ismi verilmiş ve böylece Akakiy
Akakiyeviç ismi ortaya çıkmıştır. Böylelikle daha hikayenin ilk satırlarında
memur olan bir babanın aynı isimde ve ilerde aynı işi yapacak bir kopyası
yaratılmış olur.
Yılların
eskittiği memurluk hayatında, onun işe kim tarafından ve neden alındığı da pek
sorgulanmaz, daha doğrusu Gogol’e göre bunu kimse ‘hatırlamaz’ .Ancak Akakiy
Akakiyeviç hep aynı mevkidedir. Senelerce aynı işi yapar. Yeni mektupları
temize çekme işiyle uğraşır. Memur arkadaşları onun bu işi yapmak için
doğduğunu düşünürler. Onlar için Akakiyeviç’in iç dünyasının bir önemi yoktur
çünkü görünüşü ve uğraşı bütün varlığını özetler. Böylece yaşamın kıyısında
‘silik’ Akakiyeviç için eziyetlerin ardı arkası gelmez. Hikayenin bu bölümüne
kadar Gogol’ün yer yer komik unsurlarla ördüğü anlatı, ortaya bir ‘çatışma’
unsurunun çıkışıyla yerini trajediye, acıklı olana bırakır. Okur bundan önceki
kısımlarda Gogol’ün hikaye başkişisiyle kafa bulduğunu sanabilir. Ancak
görülmelidir ki aslında saçma olan her şey hayatta her zaman karşımıza çıkan/çıkarılan
gülünçlüklerdir. Her şey aklın emrettiği gibidir: Akakiy Akakiyeviç ‘küçük
insan’dır.
Bastıran
soğuklardan korunmak için eski paltosunun artık iş görmez olduğunu ve yeni
paltonun da çok fahiş bir fiyata yapıldığını anlayınca hayatında ilk kez bir
devinimin eşiğine geldiğini fark eder ve bu durumu hayretle karşılar. Yazar, bu
kısımda iç burkan trajik unsurları ard arda sıralar. Halk tabakaları arasındaki
uzaklığın etkileri hikayede sezdirilir. Memur maaşıyla paltoyu satın
alamayacağını anlayan Akakiy Akakiyeviç, zaten pek kısıtlı olan hayatında daha
da kısıtlamalar ve birikimler yapar. Zihni artık bu yeni palto fikri ile meşgul
olduğundan, her zaman büyük bir ciddiyetle devam ettiği işine artık eskisi
kadar yoğunlaşamaz. Paltosunu almak için harcadığı çaba onu gözü açık biri
yapmıştır. Hayatında ilk kez önüne kendince büyük bir hedef koymuştur ve bunun
bilinci onda yavaş yavaş uyanır. Hikayenin ‘küçük insan’ı artık bir çatışmanın
içindedir.
Nihayetinde Akakiy Akakiyeviç yeni paltosuna
kavuşur. Bütün aynılıkların, bayağılıkların arasına gelip yerleşen bu ‘yeni palto’
birtakım değişmelerin de habercisi olur. Memur arkadaşları Akakiy Akakiyeviç’in
çok sevdiği ve gözü gibi bakmaya çalıştığı paltosundan takdirle bahsederler
hatta öyle ki Akakiyeviç bundan yer yer utanır, rahatsızlık duyar.
Çalıştığı
dairede masa şefinin tertiplediği davete katılıp paltosu ile eğlence konusu
olduktan sonra alışık olmadığı bu yerden ayrılmak isteyen Akakiy Akakiyeviç
alkolün verdiği ‘uçarılık’la evin yolunu tutar. Ancak tenha sokaklardan
geçerken karşısında beliren iki adamın yeni paltosunu gasp ederek kaçmasının
verdiği acıyla yıkılır. Evine döner. Ertesi gün polisten yardım istemeye
çalışsa da onunla kimse ilgilenmez. Polisler de ayrı palavralarla onu oyalarlar.
Çalışma arkadaşları bu duruma üzülürler, kendi aralarında para toplayıp ona
yeni bir palto almak isteselerde bunda başarılı olamazlar. Akakiyeviç, daireden
bir arkadaşının tavsiyesi üzerine diğer dairelerden birindeki ‘mühim adam’a başvurur. Mühim adam bu
işin çözümü için en kestirme yoldur ve onun yardımı -Akakiyeviç’in düşüncesine
göre- ona paltosunu geri getirecektir. Ancak işler umduğu gibi gitmez. Mühim adam, zaten ‘pısırık’ bir adam
olan Akakiy Akakiyeviç’i kendinden yaşça büyük olmasına rağmen mevkii
üstünlüğünün de verdiği bir kibirle azarlar. Bürokrasinin yarattığı ast-üst ağı
altında yıkılan Akakiy Akakiyeviç kahırlanır. Hastalanıp yatağa düşer ve
geceleri sayıklamaya başlar, küfürler savurur. Bir zaman sonra, yaşamak için
dünyada kendisine bir tutamak bulmuş bir insanın bu tutamağı kaybetmesi gibi
yıkılır. Dünyadaki tutamak arayışı böylece sonlanır ve Akakiy Akakiyeviç ölür.
Hikaye
bitti sanılsa da Gogol sonuç kısmını fantastik bir biçimde ilave eder. Dönemin
popüler ‘hayalet’ söylentilerinden faydalanarak hikayesine malzeme yapar. Ortaya
çıkan söylencelere göre Kalinkin Köprüsü civarında geceleri memur kılığında bir
‘hortlak’ çalınan paltosunu bulmak için
paltolu adamlara musallat olur. Üstelik
paltosunu ararken ‘rütbesine ve unvanına’ bakmadan karşısına çıkan her
insanın paltosunu sırtından çekip alır. Bu hortlağı gördüğünü iddia eden daire
memurlarından biri, onun Akakiy Akakiyeviç’e benzediğini söylese de bundan emin
olamaz. Şehirde büyük bir huzursuzluk başlamıştır. Paltolu üst ve alt mevki
insanlar büyük bir tedirginlik yaşarlar. Yaşamı boyunca insanlar arasında tıpkı
bir hayalet gibi yaşamaya çalışan Akakiyeviç şimdi hortlayıp bütün soylu
insanların, daha doğru belirtmek gerekirse ’mühim
adamları’ın rüyalarına girer.
Paltosunu
kurtarmak için Akakiyeviç’in başvurduğu ‘mühim
adam’ –ki bazı çevirilerde bu karakterden ‘bakan’ olarak bahsedilir-
Akakiyeviç’ e yaptığı haksızlıktan pişmanlık duysa da artık çok geçtir. Bir
akşam bir davete gitmek üzere arabasına bindiğinde Akakiyeviç’in hortlağı
yakasına yapışır ve adamın paltosunu alır. Mühim
adam bunun korkusuyla artık eskisi gibi katı ve kibirli davranmayı bırakır;
biraz yumuşamaya gider. O günden sonra ‘çalınan paltosunu arayan memur
hikayeleri’ artık duyulmaz. Akakiyeviç kendine uygun paltoyu bulmuştur.
Ana
hatlarıyla yukarıda aktardığım bu hikaye Rusya’da bir çokları tarafından sert
eleştiriler almış bilhassa soyluları tir tir titretmiştir.Kendi ‘palto’larından
olmak istemeyen herkes bu hikayeye biraz saldırgan bir bakışla yönelir. Ancak
fantastik bir sonla noktalansa da Akakiyeviç’in yaşarken de bir hayalet
olmadığını kim söyleyebilir ? Dönemin Çarlık Rusyası’na ve Çarlık
bürokrasisinden halk tabakasının çektiği sıkıntılara mizahi bir pencere açan bu
hikaye, söylenenlere göre Gogol’ün bir toplantı esnasında duyduğu bir olaydan
esinlenerek yazılmıştır. Anlatılan olay, av meraklısı sıradan bir memurun yıllarca para
biriktirerek aldığı tüfeğini dereye düşürmesi ve sonrasında girdiği bunalımla
ilgilidir. Bu bunalımdan ancak arkadaşlarının aldığı yeni bir tüfekle
kurtulmuştur. Gogol kendine has sanat yeteğini bu anlatıyı komik, trajik ve
fantastik öğelerle süsleyerek gösterir. Ancak Gogol o kadar da iyimser
değildir. Hikaye kahramanı ancak hortlayıp, ölümüne sebep olan adamın paltosunu
çalınca huzura erer. Böylece çatışma sonlanır ve hepimiz Gogol’ün ‘Palto’sundan
payımıza düşeni kavramaya uğraşırız. Onun ‘Palto’sundan korkanları ise Çarlık
Rusya’sının büyük memuru Kont Strogov’un şu sözleri özetler: “Şu Gogol’un ‘Palto’su ne korkunç bir öykü.
Bu köprüdeki hayalet, hepimizin paltolarımızı sırtımızdan çıkarır. Bu öyküyü
okurken artık durumumu siz düşünün.”
Bu
konuya Nabokov’un Gogol üzerine söylediği şu sözlerle son verip bütün bir dünya
edebiyatının Gogol’ün Palto’sundan çıktığını tekrar hatırlatalım:
“Gogol’un Palto’da
sergilediği sanat, paralel doğruların kesişmekle kalmayıp, solucan misali
kıvrılabileceklerine, karmakarışık hale gelebileceklerine işaret
eder.”(Vladimir Nabokov, Nikolay Gogol)
Güzel bir yazı; kutlarım.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
Sil